10 Eylül 2025 Çarşamba

DEĞİLDİR.

Değildir.

 

Bedeni teşhir etmek, kendini objeleştirip aşağılamak, hem kendini hem de tüm kadınları metalaştırmak; Atatürkçülük ile bağdaşlaştırılamaz. Siz olayı çok yanlış anlamışsınız.

Bu laiklik filan değildir. Bu istismardır.

“Dini sömürüyorlar” dediğiniz malum siyasi oluşum madalyanın bir yüzü ise, Atatürkçülüğü de sömüren diğer taraf siz oluyorsunuz.

Ne alaka cidden?  

Bu şey gibi, bana ne ya ben genelevde çalışacağım ben Atatürkçüyüm demek gibi. Yazarken sesli güldüm.

Ne yapıyorsanız yapın da illa arkasına sığınacak bir şey arıyorsanız bu Atatürk olmasın. İtibarsızlaştırma politikanızı başka yerde uygulayın lütfen.

20 Temmuz 2025 Pazar

Deniz


Koca koca adamlardı halbuki

Böyle gömlekli falan takım elbiseli bazen de

Ama gözlerinde gördüğüm

Mahallede koşturan yağız bir çocuk

Saçları önüne dökülmüş, alnı terli

Susamış ve acıkmış, kapıya gelmiş mola verip

Arkadaşları dönmesini bekliyor maça

Bitirim gözleri sokağı kesmekte.

Onu konuşurken dinlemelisiniz hele

Azgın dalgaların dev kayalara çarpışını izlemek gibi bir his

Sesi, fırtınanın tatlı uğultusu

Eli kolu yüzü, tüm bedeni adeta yaşam hevesiyle coşmakta

Doğallığı ve görkemiyle çarpıyor insanın ruhuna

Bağıra bağıra ‘ben varım!’ diyor

Onu görmezden gelemezsin

Bırak rüzgar bildiği gibi essin.

16 Temmuz 2025 Çarşamba

Bitpazarı hatırası

 

Yer: Bornova pazar yeri
Gün: Salı

Semtinizdeki bitpazarına gidin.

Evimin dibinde kurulan bir bitpazarı var. Hayatımda ilk defa gittim. Şimdiye kadar neyden mahrum kalmışım onu gördüm.

Oturdum bir sokak lezzetçisi abinin masasında, adı Hüseyin. Çocuklarını tek başına büyütmüş, hala da gölgesini üzerlerinden eksik etmeyen, yüreği temiz, emektar bir insan. Zorlu bir hayatı olmuş Hüseyin abinin bunu yüzündeki çizgilerden ve gözlerindeki anlayabilirsiniz.

Asi bir çınar gibi duruyor orada.

Ufak bir tezgahı, bir iki masa sandalyesi var orada. Tavuk ve ciğer pişiriyor. Oldukça güler yüzlü samimi bir insan. Ciğer dürüm istedim, bir yandan onu yerken, bir yandan da etrafı seyrettim, gelene geçene baktım, gözlem yaptım.

Bir sonuca vardım: En samimi ortam burada. Maskesiz, şovsuz, çırılçıplak. Gösterişsiz, olduğu gibi.

Kimi çalmış getirmiş, kimi çöpten çıkarmış, kimi temizlik yaptığı evin sahibinin çöpe atmak yerine verdiği kıyafetleri getirmiş satmaya. Kimi yere örtü sermiş tam ortasına oturmuş uyuyor.

Ürünlerden ziyade ürünleri satanlar da bir iki kelamı hak ediyor bence. Kimse kendi tezgahındaki ürünü övmüyor, bağırmıyor, gel abla burada şu var demiyor. Süslü paketlerle içi boş şeyler satılmıyor burada. Paket yok. Geçer bakarsın işine gelirse alırsın.

Tezgahların karmaşası içsel dünyamızı da yansıtıyor gibi. Aynı tezgahta bir çekiç var hemen yanında oyuncak bebek, yanında vazo ve tırnak makası. 

Az kalsın unutuyordum. Hüseyin abinin mekanında otururken, arkadaşımın bir tanıdığı da oradaydı. Eşi ve çocuğu bizimle oturuyordu, adam da oyuncak almaya gitti. Elinde hortumu ve bir kulağı kırılmış bir fil figürü ile döndü. 

Kadın :" Bu ne böyle kırık bu niye aldın bunu " diye sitem etti, elinde evirdi çevirdi fili. Adam oyuncağı çocuğa verirken :"Engelli fil o dedi, ne var insanlar da böyle, bir şey olmaz " dedi . Ama o kadar doğal bir akışta söyledi ki. O an zerre bir itiraz edemezsin, engelli fil o, alacaksın onu kusura bakma.

5 Temmuz 2025 Cumartesi

Hap var


 

Buldum!

Hani biz küçükken, büyüklerimiz, anne babalarımız “sus sen küçüksün, sesini çıkarma, ağlama, bağırma, konuşma” derlerdi ya, biz bundan dolayı duygularımızı düşüncelerimizi ifade edemedik ya da çok zorlandık.

Kimse de sormadı senin derdin ne diye. Şimdi çocukken öğrendiğimiz model: sus, konuşma, ifade etme, sende kalsın düşüncen duygun.

Sonra büyüdük, sorunlar filan yine tepemizde, kimilerimiz derdini konuşarak, bir şey üreterek çözmeye yöneldi, spor yaptı, sanatla uğraştı vs. terapiye gitti filan.

Büyük bir kısmımız da, ebeveynlerinin yaptığı yanlış davranışları büyüdüğünde antidepresanların yaptığı ile aynı olduğunu gördü. Anne baba eşittir antidepresan.

Bastır sorunları, halı altı, gülümse, toplumsal fonksiyonlarına devam et. Anne baba zamanında antidepresan rolündeydi. Çocuk büyüyünce ne yapsın alışık olduğu modeli aradı. Hapçı oldu çıktı sonra.

Halbuki çözümü kolaydı: empati, sevgi, nezaket. 

10 Haziran 2025 Salı

Bıdık ve sevgi üzerine..



 “Papağanımı seviyorum.” Yazmada basit bir cümle. Uygulamasına bakmak ister misiniz?

Yaklaşık 6 yıldır papağanım Bıdık benimle. Ona her gün içecek temiz su sağlıyorum. Sağlığı ve keyfi için çeşitli sebzeler ve yiyecekler veriyorum. Ek gıda takviyelerini zamanında, olması gereken miktarda veriyorum. Her gün düzenli olarak spreyliyorum (bazen kendisi yıkanmak istemiyor), yoksa derisinde çatlaklar olur ve sağlığı etkilenir. Uyku vakti olduğunda ses çıkarmamaya özen gösteriyorum. Akşamları da masa lambamı açıyorum ki ampulün yoğun ışığı, uyku düzenini bozmasın. Buna benzer çeşitli başka bakımları daha var. Uzun uzun yazmayayım.

Sevgi istediğinde kafasını ve yanaklarını okşuyorum, öyle hoşuna gittiği için. Onu, kendi istediği şekilde seviyorum. Bu önemli. Kanatlarına dokunduğumda kızıyor ve ufak ısırıklarla beni uyarıyor. Ayaklarına badem yağı sürmemden nefret ediyor, ama bu da iyiliği için. Bazen hasta olabiliyor. Onu veterinere götürüyorum ve gerekli bakımlarının sağlanması için ikinci kez düşünmeden maddi manevi elimden geleni yapıyorum. Beni sevdiği ve özlediği için, iki üç günden fazla ondan uzakta olacak planlar yapmıyorum.

Peki bunlar bana yük mü? Hayır. Sevgide yük olmaz. Hamallık yaptığınızı düşünüyorsanız bir kalbinize dönün bakın, gerçekten seviyor musunuz. Sonra sevdiğiniz özneye bakın. Sizi kullanıyor mu? Sevginiz suiistimal ediliyor mu? Eğer öyleyse, kendinize olan sevginizde çatlaklar olabilir. Sınırlarınızı iyi koruyun. Önce kendinizi sevin ve onarın.

Fromm’a göre, sevgi her şeyden önce bir özen gösterme eylemidir. Sevilen kişinin ihtiyaçlarını fark etmek ve bu ihtiyaçlara karşı duyarlı olmak sevginin temelidir. Bu, sadece fiziksel anlamda değil, duygusal ve ruhsal anlamda da geçerlidir. Sevdiğimiz şeyin yaşaması ve gelişmesi için gösterdiğimiz aktif ilgidir. Kuru kuruya sevgi olmuyor diye düşünmüş ola gerek, bir de sevginin bileşenleri olduğunu söylemiş. (Google amca yardımcı olur gerisi için.)

Erich Fromm’un sevgi tanımını Bıdık üzerinde uyguluyorum. Her zaman yüzde yüz başarılı olduğum söylenemez ama niyetim önemli. Bazen yatağa uzandığımda kafama konuyor ve  sevgi gösterisi olarak kirpiklerimle oynamaya başlıyor. Bunu yaparken gözkapağımı ısırdığı an onu uyarıyorum ve buna devam etmesine izin vermiyorum. Zarar görmeyi engellemem lazım. Bazen de çok bağırıyor ve sesinden rahatsız oluyorum. Kulak tıkacı kullanıyorum, kar etmezse Bıdığı balkona havalanması ve mekan değişikliği yapması için bırakıyorum. Her koşulda ona iyi gelecek, onu üzmeyecek şekilde problemleri çözmeye özen gösteriyorum.

Ona ayırmam gereken zamanı, besini, kafesinde ihtiyaç duyduğu materyalleri gidip başka bir papağana verirsem Bıdık’a ihanet etmiş olurum. Bunu yapmıyorum. Bıdık’tan herhangi bir karşılık da beklemiyorum.

Bıdığ’a uyguladığım bu tarifeyi, bir insan evladına uyarlayabildiğimi düşünürsek, muazzam olmaz mı?

 

31 Mayıs 2025 Cumartesi

Ateş

İçten içe alev alev yanan bir kıvılcım tanesi

Dök üzerine suyu istersen kovayla

Sönmeyen bir ateşin ruhu var burada kaynağı zahir

Bakanın gözleri olur âmâ

Dokunan verir nefes-i ahir

Çek elini yoksa kırılır kemiklerin

Kelimelerle kulaklarınızı yırtarcasına bağırmayı öğrendim

Boğazım cayır cayır yanana kadar yazabilirim

Tokat gibi çarparım suratınıza kelimelerin izi kalır

Gidin şimdi köşenize bağlayın kollarınızı

Büyük bir dalga geliyor, teselli edin kulaklarınızı

 

 

 

30 Mayıs 2025 Cuma

Hani otobüste, inmene bir durak kalır da oturduğun yere tam yerleşip kök salamazsın, e ayağa kalkmak ve kapıya yönelmek için de erkendir, o arada bir yerde beklersin ya öyle bir his yaşamak.

Bu dünyadan ayrılana kadar, aklıselim kalkmak zorundayım, bu bir tercihten öteye geçti, bu bir zorunluluk.

 

Yazacak çok şey var. Akıl sağlığımı yazarak koruyorum.