20 Temmuz 2025 Pazar

Deniz


Koca koca adamlardı halbuki

Böyle gömlekli falan takım elbiseli bazen de

Ama gözlerinde gördüğüm

Mahallede koşturan yağız bir çocuk

Saçları önüne dökülmüş, alnı terli

Susamış ve acıkmış, kapıya gelmiş mola verip

Arkadaşları dönmesini bekliyor maça

Bitirim gözleri sokağı kesmekte.

Onu konuşurken dinlemelisiniz hele

Azgın dalgaların dev kayalara çarpışını izlemek gibi bir his

Sesi, fırtınanın tatlı uğultusu

Eli kolu yüzü, tüm bedeni adeta yaşam hevesiyle coşmakta

Doğallığı ve görkemiyle çarpıyor insanın ruhuna

Bağıra bağıra ‘ben varım!’ diyor

Onu görmezden gelemezsin

Bırak rüzgar bildiği gibi essin.

16 Temmuz 2025 Çarşamba

Bitpazarı hatırası

 

Yer: Bornova pazar yeri
Gün: Salı

Semtinizdeki bitpazarına gidin.

Evimin dibinde kurulan bir bitpazarı var. Hayatımda ilk defa gittim. Şimdiye kadar neyden mahrum kalmışım onu gördüm.

Oturdum bir sokak lezzetçisi abinin masasında, adı Hüseyin. Çocuklarını tek başına büyütmüş, hala da gölgesini üzerlerinden eksik etmeyen, yüreği temiz, emektar bir insan. Zorlu bir hayatı olmuş Hüseyin abinin bunu yüzündeki çizgilerden ve gözlerindeki anlayabilirsiniz.

Asi bir çınar gibi duruyor orada.

Ufak bir tezgahı, bir iki masa sandalyesi var orada. Tavuk ve ciğer pişiriyor. Oldukça güler yüzlü samimi bir insan. Ciğer dürüm istedim, bir yandan onu yerken, bir yandan da etrafı seyrettim, gelene geçene baktım, gözlem yaptım.

Bir sonuca vardım: En samimi ortam burada. Maskesiz, şovsuz, çırılçıplak. Gösterişsiz, olduğu gibi.

Kimi çalmış getirmiş, kimi çöpten çıkarmış, kimi temizlik yaptığı evin sahibinin çöpe atmak yerine verdiği kıyafetleri getirmiş satmaya. Kimi yere örtü sermiş tam ortasına oturmuş uyuyor.

Ürünlerden ziyade ürünleri satanlar da bir iki kelamı hak ediyor bence. Kimse kendi tezgahındaki ürünü övmüyor, bağırmıyor, gel abla burada şu var demiyor. Süslü paketlerle içi boş şeyler satılmıyor burada. Paket yok. Geçer bakarsın işine gelirse alırsın.

Tezgahların karmaşası içsel dünyamızı da yansıtıyor gibi. Aynı tezgahta bir çekiç var hemen yanında oyuncak bebek, yanında vazo ve tırnak makası. 

Az kalsın unutuyordum. Hüseyin abinin mekanında otururken, arkadaşımın bir tanıdığı da oradaydı. Eşi ve çocuğu bizimle oturuyordu, adam da oyuncak almaya gitti. Elinde hortumu ve bir kulağı kırılmış bir fil figürü ile döndü. 

Kadın :" Bu ne böyle kırık bu niye aldın bunu " diye sitem etti, elinde evirdi çevirdi fili. Adam oyuncağı çocuğa verirken :"Engelli fil o dedi, ne var insanlar da böyle, bir şey olmaz " dedi . Ama o kadar doğal bir akışta söyledi ki. O an zerre bir itiraz edemezsin, engelli fil o, alacaksın onu kusura bakma.

5 Temmuz 2025 Cumartesi

Hap var


 

Buldum!

Hani biz küçükken, büyüklerimiz, anne babalarımız “sus sen küçüksün, sesini çıkarma, ağlama, bağırma, konuşma” derlerdi ya, biz bundan dolayı duygularımızı düşüncelerimizi ifade edemedik ya da çok zorlandık.

Kimse de sormadı senin derdin ne diye. Şimdi çocukken öğrendiğimiz model: sus, konuşma, ifade etme, sende kalsın düşüncen duygun.

Sonra büyüdük, sorunlar filan yine tepemizde, kimilerimiz derdini konuşarak, bir şey üreterek çözmeye yöneldi, spor yaptı, sanatla uğraştı vs. terapiye gitti filan.

Büyük bir kısmımız da, ebeveynlerinin yaptığı yanlış davranışları büyüdüğünde antidepresanların yaptığı ile aynı olduğunu gördü. Anne baba eşittir antidepresan.

Bastır sorunları, halı altı, gülümse, toplumsal fonksiyonlarına devam et. Anne baba zamanında antidepresan rolündeydi. Çocuk büyüyünce ne yapsın alışık olduğu modeli aradı. Hapçı oldu çıktı sonra.

Halbuki çözümü kolaydı: empati, sevgi, nezaket.