29 Kasım 2019 Cuma

Sorumluluk





Zıtlıklar dünyasındayız ya, yin varsa yang var, karanlık varsa aydınlık var, sıcak varsa soğuk var vs..

Bu nedenle insan sadece yaptıklarının değil yapmadıklarının da sorumluluğunu almalı bence.

Vermediği sevginin, göstermediği özenin, ayırmadığı zamanın, dinlemediği dertlerin, umursamadığı üzüntülerin de sorumlulukları var.

10 Kasım 2019 Pazar

Kolej ve Spor Salonu




Koleje gitmek, spor salonuna gitmek gibidir.
En pahalı spor salonuna gidersin, en donanımlı, cafcaflı, en iyi eğitmenlere ve ekipmanlara sahip göz kamaştıran bir spor salonu. Hani fayanslarda yüzünü görebileceğin türden.

Ama sana verilen spor ve beslenme programına uymazsın, spordan çıkınca iki porsiyon beyti sarma filan yersin sonra bu spor salonundan pek fayda göremedim ben dersin. Filanca yerde bilmem ne salonu varmış, acayip zayıflatıyormuş diye de konuşursun. He canım ,sen oturuyorsun böyle iki elin göbeğinin üstünde, sihirli bir çubukları var onların da, bir dokunuyorlar seni baştan yaratıyorlar.

“En pahalı en prestijli koleje gönderdim çocuğumu ama söylenildiği kadar kaliteli değilmiş, sene bitecek benim çocuk hala ne Fransızca konuşabiliyor ne doğru düzgün resim yapabiliyor. “  Sen ve o çok zeki veledin, sana söylenenleri uygulayabiliyor musunuz acaba?

3 Kasım 2019 Pazar

Ölüm üzerine bir kaç karalama


                                                       Ölüm

·                   Niye şaşırıyorsun?  E bilmiyor muydun zaten öleceğini? Hani bize ilkokulda hayat bilgisi   dersinde öğretirlerdi ya “ her canlı doğar, yaşar ve ölür”. Öyle bir cümle vardı. Aslında onu bize öğretemediler, sadece ezberlettiler. O cümledeki her kelimenin anlamını benimsemiş, içselleştirmiş olsaydık, yaşamayı daha iyi bilirdik, ölmeyi de daha iyi bilirdik.

·         Şimdi senin evcil hayvanın öldü ya, yazık evet çok tatlıydı, dostundu, aranızda bağ vardı. Benim 6 yıl baktığım su kaplumbağam öldüğünde günlerce hüngür hüngür ağlamıştım, rüyalarımda görmüştüm. Canım acıyordu. Ama aslında canımın acımasının sebebi neydi biliyor musun?Pişmanlıktı. Çünkü ona son zamanlarda iyi bakamamıştım. Üniversite sınavına girecektim ve kafam çok doluyu. O da hastalandı ve öldü. Kendimi suçladığım için üzüntüm uzatmalı oldu. Bunu bir düşün.

·        Sevdiğin insanların ölümü başka bir boyut. Babam öldüğünde ilk bir hafta bu durumu algılayamamıştım. Hatta öğrendiğim an tepki verememiştim. Biraz ağlamıştım sanki. Ama sonra…
Sonrasında hayatım alt üst oldu. Canım çok yanıyordu çünkü pişmanlık vardı içimde. 

Aslında insan bu durumlarda pişmanlık hissederek kendisine sadece zarar veriyor.
Düşünsene şimdi bir arkadaşına çok kızdın, ona bağıracaksın, belki kendini frenleyemeyip kalbini kıracak birtakım laflar çıkacak ağzından ona. Durup da düşünür müsün: Bu arkadaşım ya yarın ölürse, ben en iyisi alttan alayım. İyi davranayım. Affedeyim, Her şeyi bilgelikle karşılayayım.
Hayır tabi ki. O yüzden yapılmış her türlü olumsuz davranış geçmişte kalmıştır, koşullar ve psikoloji öyle gerektirdiği için öyle olmuştur. Geçmiş geri alınamaz. Bunları ezberlemek değil içselleştirmek gerekir.

Hadi git şimdi çay demle.

Bok



Yalnız kalmaya bağımlıyım.

Bence bir insan, ömrü boyunca en az bir yıl mutlaka yalnız yaşamalı. İnsan yalnızken , mavi sadece mavi olmuyor ya da güneş sadece bir güneş olmuyor.

Lakin herkes baş edemez yalnızlıkla. Yoğunluk yaşadığımız zamanlarda; iş güç, ödev, sınav, para kazanma derken kendimizden uzaklaştığımızı hissedip yalnız kalmak istiyoruz.

Doğru.

Sonra bunu gerçekleştirince mutlu olup "oh dünya varmış" diyoruz ama bu kimileri için uzun sürmüyor.

Tuvalette kakasını bitiren bir çocuğun annesine :" anneeeeee, bitttiiiiiiii!" şeklinde seslenişi gibi biz de Tanrı'ya sesleniyoruz.

"Tanrım, bittiiii, dayanamıyorum artık kurtar beni benden!"
Kendimizi dinleme isteğinden vazgeçiyoruz, neden? Çünkü altımıza sıçıyoruz.
Neden mi altımıza sıçıyoruz? Düşünmekten.

Düşündükçe geçmişe , iyilerinin yanı sıra kötü hatırlara gidiyoruz, cevap veremediğimiz aman sonra düşünürüm dediğimiz sorular çıkıveriyor saklandıkları yerden, bir süre sonra düşüncelerimizi kontrol edememeye başlıyoruz ve kendi yarattığımız cehennemde yanıyoruz. Ve biz, o zaman sıçıyoruz.

Seslenişimize uzun süre yanıt bulamayınca anlıyoruz ki kıçımızdaki bok kurumuş ve onu temizlemeye yardım edecek kimse kalmamış etrafta. Ailemiz, arkadaşlarımız, komşularımız, Tanrı.
Terk etmişler. Sadece kendimiz kalmışız kıçımızda okkalı bir bokla.


28 Ekim 2019 Pazartesi

İnek ve Sinek




Yoldayım. Normal bir hızda gidiyor servis. Beni, sevmediğim iş yerime götürüyor.
 Sağ tarafımda mezarlık, ölüler sıralanmış. Gözümü dikip mezar taşlarındaki isimleri okuyorum. Her sabah gördüğüm iki isim var. Gülten ve Cahide.

Onların mezar taşlarının olduğu yer daha yüksekte kalıyor o yüzden daha rahat görünüyor. İsimleri okuduğum an dehşete kapılıyorum, iki üç saniye, sonra geçiyor bu dehşet. Bir zamanlar yaşıyorlardı, komşuya, güne gidip kek yiyorlardı. Arkadaşları onlara isimleriyle sesleniyordu. Şimdi ise mezar taşını süslüyorlar.

Sonra gözümü yola çevirdiğimde ezilmiş bir kedi görüyorum ve anlık dehşete kapılıyorum ve bakışımı başka tarafa yönlendiriyorum. Ağaçları inceliyorum. Bir süre sonra servis içinde uçuşan bir sinek bana geliyor ve rahatsız oluyorum. Burnuma konuyor, alnıma konuyor. Cama konuyor. Çantamdan peçete çıkarıp, nişan alıp cama yapıştırıyorum sineği umarsızca. Peçeteyi katlıyorum ve kayıtsız şekilde çöpe atıyorum.

Ölmüş bir varlık gördüğümde beni dehşete düşüren, o varlığın niceliği mi niteliği mi sorusunu sormadan edemiyorum. Yolda ezilmiş bir inek ve ezilmiş bir sinek görsem hangisine daha çok tepki veririm acaba? Birinde bir sürü et, bağırsak, kan, kocaman kocaman. Diğeri siyah bir nokta. İkisi de canlı bir varlık nihayetinde, değil mi?

Not: bu eski bir denemem, şu an sinek dahil hiçbir canlıya kıyamıyorum.

Üç maymun



Görmedim. Duymadım. Bilmiyorum.

(Akşam yatağımda uykuya dalmaya çalışırken bir anda zihnimde beliren değişik icatlar ve düşünceler arasından seçip aldım bu konuyu ve yarın sabah bu konu hakkında deneme yaz dedim kendi kendime. Sabah uyandığımda da beynim ona verilen emri yerine getirdi ve bana deneme yazacağımı hatırlattı.)

Görmediysem ve duymadıysam zaten nasıl bilebilirim ki? Bilmek için görmeye ve duymaya ihtiyacım yoktur belki. İçsel bir sezi, bir biliş bir hissediş sayesinde de bilebilirim o zaman bir şeyleri.
Ne kadar basit cümleler aslında değil mi? Tek kelime. Ama içinde çok büyük manalar ve bilgiler saklıyor.

27 Ekim 2019 Pazar

Bir yer


Araba Satmak




                                           🚗

Arabayı aldık satması kaldı diyenleri duyar gibiyim. Paran varsa araba almak satmaktan daha kolay takdir edersiniz ki.  Belli bir bütçe ayırıyorsun, seçip beğeniyorsun arabayı, bir de satıcılarla görüştüğünde kıllanmıyorsan arabadan ve satıcıdan, bir de tanıdığın ekspertiz varsa oh kafa rahat.

 E şimdi satarken farklı. İlan ver, değişik değişik alıcı mailleriyle uğraş, çek yazmak isteyeni, arabayı görmeden fiyat kıranı vs. Sonra onların bir kısmıyla buluş, pazarlık yap derken bildiğin mesai yaptırıyorlar insana.
Bir de kullandığın arabada hatıraların da var, e onlar da sanki satılıyormuş gibi hissediyorsun ve duygulanıyorsun tabi. Halbuki hatıralar arabanın camında, arka koltukta filan değil kafanın içinde.

Şimdi işin bir de şu boyutu var: maddi şeyler bu dünyaya ait, aslında hiçbir şeye tam olarak sahip olamıyorsun. Olmuş gibi görünüyorsun, bir nevi illüzyon. Zaman gibi. Bir şeye gerçek anlamda sahipsen, o şey zaman ve mekandan bağımsız olmalı. Boyutlar arası olmalı,ben buna inanıyorum.  Mesela “dürüstlük” sahip olunan bir özellikse, şimdi ve her zaman, burada ve her yerde o özelliği taşırsın.

Noterin verdiği kağıt parçasında arabanın sana ait olduğu yazıyor evet.

26 Ekim 2019 Cumartesi

Tahta Masa ve Kahve






Aptalın önüne bir tahta masa koyun, bir de ona, koca kıçlı bir kadına kahve yaptırıp masasına 

bıraktırma yetkisi verin, dünyanın efendisidir kendisi.

Anlık insanlık kaybı

... 
Çünkü sokaktaki gerçek insanlara hep saygı duymuşumdur. Bir mendilci çocuk yanaştığı zaman arabadaki müziğin sesini kısarım mesela. Ya da çöp kenarında durduğumda, o an orada çalışan bir çöp toplayıcı varsa, arabamda bangır bangır müzik dinlemek bana kötü hissettirir.



Anlaşılmak



                
                 İnsanın özünde, yaptığı, söylediği, ürettiği şeylerde; aldığı kıyafetler ve taktığı takılarda dahi hep bir anlaşılma arzusu vardır.

Tüm bu saydıklarım, bu arzunun dışa vurum kanalları.
Sevilmek ister insan ama bence bunun derininde yine anlaşılma isteği var.

Saygı duyulmak ister insan, değerinin anlaşılmasını ister çünkü. En iyi arabaya binmek ister insan, çünkü ona layık olduğunun anlaşılmasını ister. İçer, sarhoş olur, ağlar; yıkık bir ruh halinde olduğunun anlaşılmasını ister çünkü. Resim yapar, kitap yazar, beste yapar anlatmak için.

Anlaşılmak için bunca şey yaparken insanoğlu, anlamak için ne yapıyor?